Asgari ücret tartışmaları: İnşaat işçileri sürecin dışında tutuluyor

Ülkemizde milyonlarca işçinin gözü açıklanacak asgari ücretin miktarında. Patronsever 'işçi' sendikalarıyla patronlar bir araya geliyor; körler sağırlar birbirini ağırlıyor.

İşçilere hiç söz hakkı verilmezken, danışıklı dövüşle adeta müsamereye dönen asgari ücret pazarlıklarında işçilerin payına daha şimdiden hayal kırıklığı düşmüş durumda.

Milyonlarca işçi asgari ücretin açıklanmasını beklerken, inşaat işçileri de süreci takip ediyor. Ancak bazı farklarla. İşçiler inşaatlarda ya proje bazlı çalışıyor ya da yevmiyeyle. Dolayısıyla çalışma saatlerinden çalışma koşullarına, ücretlerini alıp-alamamaktan sigortaların yatırılıp yatırılmamasına; birçok başlıkta kendine özgü sorunlar ortaya çıkıyor. Çalışma ücretleriyse asgari ücret tartışmalarından ve mevcut asgari ücretten çok farklı sebeplerle değişkenlikler gösteriyor.

Patronların Ensesindeyiz, asgari ücret tartışmalarını ve süreci, inşaat işçileri Adana’dan Adem, İzmir’den Mehmet ve Ankara’dan Murat ile konuştu.

İnşaat işçileri sürecin dışında tutuluyor

Daha önce yurtdışındaki şantiyelerde de çalışan Adem şöyle anlatıyor: “Asgari ücret tartışmalarını herkes gibi biz de takip ediyoruz. Çünkü kaşıkla verdiklerini kepçeyle alıyorlar. Bizim ücretlerimizin ne olacağından bağımsız asgari ücret açıklandıktan sonra kiralar, mutfak masrafları, eğitim, ulaşım giderleri artış gösteriyor. Ama asgari ücretin açıklanması inşaat işçilerinin kazandığı ücrete doğrudan etki etmiyor.”

Vanlı bir sıva ustası olan Mehmet: “İzmir’in yazlık bölgelerindeki inşaatlarda çalışıyorum. Çünkü eğer büyük ve uzun süreli bir projede maaşlı iş bulamadıysanız, kışın iş bulmak çok zorlaşıyor. Kışın iş yazlık bölgelerde daha rahat olabiliyor. Dolayısıyla yevmiye usulü çalışıyorum. Bu yüzden bir inşaat için, örneğin bir yazlık inşaatı için, müteahhitle anlaşınca, yazlık bitene kadar başladığımız ücretle çalışıyoruz. Dolayısıyla asgari ücretin açıklanması, ne kadar olacağı benim gibi çalışanları doğrudan etkilemiyor.”

Ücretlerin asgari ücretten çok mevsimsel değiştiğini anlatıyor Murat: “Kışın inşaat işçilerine ödenen yevmiye düşer örneğin, yazın inşaatlar hızlandığı için daha çok ücret alıyoruz. Dolayısıyla asgari ücret artışının tartışıldığı şu dönemde bizim ücretlerimiz yaz aylarına göre düşüyor. Sadece asgari ücretin artışı değil elbette, asgari ücretle birlikte her şeyin fiyatı artıyor. Dolayısıyla bizim ücretlerimizdeki artış da süreç içerisinde buharlaşıyor.”

Adem, patronların ve sendikaların kafalarına göre iş yaptığını anlatıyor: “Kendi masalarında, kendi kurdukları senaryoları oynuyorlar. Dostlar alışverişte görsün. İşçilere oturduk, tartıştık, sizi düşünüyoruz demek için. Göz boyamak için. Bize bunu yutturmaya çalışıyorlar, yutturduklarını sanıyorlar. Zamma karar verenler bir kere bile işçileri ciddiye alıp da masaya oturtmuyor. ‘Gel bakalım, ücret artışını neye göre belirleyelim, neye ihtiyacın var, geçinmek için, ne kadar yeterli, birlikte karar verelim’ diyen yok. Çünkü niye, işlerine gelmiyor. Açgözlü oldukları için.”

Mehmet ücretleriyle ilgili söylenenlere tepkili: “İnşaat işçilerinin yevmiyeleri, yahut maaşları genelde asgari ücretin üzerinde. Dolayısıyla, şöyle bir yaklaşım var. Bu inşaatın projesini çizen mimardan, bu projede çalışan mühendislerden çok para kazanıyorsunuz, diyorlar. Zam ya da yevmiye artışını konuştuğumuzda hep böyle şeyler söylüyor müteahhitler. Kışın soğukta, yazın sıcağın, güneşin altında saatlerce çalışmak, ailenden aylarca ayrı kalmak ne demek bilmiyorlar. Ayrıca, o ay iş bulamamanın, inşaata gidememenin, eksik sigorta çok yaygın örneğin, eksik sigorta primi ödenerek çalışmanın ne demek olduğunu bilmeden konuşuyorlar. Sanki her ayın 30 günü çalışabiliyormuşuz gibi.”

Murat, "düşük prim ödemek sektörde kural gibi" diyor: “Herkese asgari ücret veriliyor. Kalan para elden ödeniyor. Ücret artışları ise patronların keyfine göre oluyor. İşçiyi adam yerine koyup, soran yok. “

Yurtdışı masalı: Yüksek beklenti, yüksek hayal kırıklığı

Mehmet, ucuz işçiliğe dikkat çekiyor: “Ücret artışlarının diğer bir sebebi de patronların gözünün doymaması. Sadece Türkiye’de değil yurtdışında da bir sürü inşaat ihalesi alıyorlar. Ve ucuz işçi olarak, Türkiye’den işçi götürüyorlar. Çünkü inşaat yaptıkları ülkelerdeki işçileri çalıştırsalar, sendika girecek, sigortaları düzgün yapmak zorunda kalacaklar, daha çok para verecekler, çalışma koşullarını iyileştirecekler. Bunu istemiyorlar. Tabi Türkiye’den yurtdışına çok giden olunca da burada daha az usta, işçi kaldığı için ücretlerimiz biraz olsun artabiliyor.”

Uzun süre yurtdışında çalışan Adem, hayal kırıklığı olarak özetliyor süreci: “Yurtdışında çalışmak baştan sona hayal kırıklığı. Size önce Türkiye’de kazanamayacağınız paralar teklif ediliyor. Dövizle kazanacaksınız deniyor. Herkes düzenini, ailesini sevdiklerini bırakıp gidiyor. Bir süre yurtdışında çalışırım, sonra dönünce aileme daha düzgün bir hayat sunarım diye. Ama kazın ayağı öyle değil. Çalışma koşulları berbat. Kesinlikle hiçbir söz hakkınız yok. İşçiye insan gibi davranan kimse yok. Abartmak için söylemiyorum, filmlerdeki köleler gibi çalışıyoruz. Yemekler, yatakhaneler berbat. İşçi bir kere gitti mi de kalmak zorunda hissediyor kendini. Sözde dövizle kazanıp ailemizi rahat ettireceğiz. Ama aylarca ücretlerimizi ödemiyorlar. Neredeyse her firma böyle yapıyor. Böyle olunca eve para yollayamıyoruz. Krediler çekip evi döndürmeye çalışıyoruz. Ödeme yaparlarsa da yaptıkları ödemelerle ancak kredilerin faizlerini kapatıyoruz. Çalışma koşullarının değişmesini istediğinde ya da alacağını, hakkını talep ettiğindeyse kapıyı gösteriyorlar. Ücret artışlarında ise hiç işçinin söz hakkı yok, Türkiye’dekinden beter. Çünkü esas alacağımızı alalım, evdekiler aç kalmasın bari diye düşünmek zorunda bırakılıyoruz. Eğer işten çıkarırlarsa bu sefer çekilen kredileri nasıl ödeyeceğimizi bilmiyoruz. Hiçbir söz hakkı tanımıyorlar. En güvenilir diye bilinen şirketler bile insanın bir şeyler yapma umudunu kursağında bırakıyor.”

'İşçiler masaya oturmanın bir yolunu bulmalı'

Mehmet, patronların örgütlü olduğu kadar işçilerin de örgütlü olması gerektiğini hatırlatıyor: “Patronlar kendileri çalıp kendileri oynarken, bizim de işçiler olarak durup bir düşünmemiz lazım. İnsan yerine konmuyoruz, hakkımızı alamıyoruz, paralarımız çeşitli sebeplerle ödenmiyor. İşler değişiyor, iş yerleri, şantiyeler değişiyor, firmalar, patronların adı değişiyor. Patronlar hep aynı, değişmiyor. Her yerde aynı şekilde karşımıza çıkıyorlar. Kabul edelim, bizden daha organize ve örgütlüler. Bir ağızdan konuşuyorlar. Bizim de böyle olmamız gerekiyor.”

"Emek bu kadar ucuz olmamalı" diyen Adem, şöyle devam ediyor sözlerine: “Hayatımız boyunca çalışıyoruz. Doymak bilmeyen patronların serveti katlansın diye. Onlar zengin oluyor. Biz sağlığımızdan, hayallerimizden, hayatlarımızdan oluyoruz. Biz emekçilerin alın terinin sömürülmediği yarınlar için bir şeyler yapmazsak kimsenin bizim için bir adım atacağı yok. Mademki asgari ücret artışının karşılığını inşaatlarda alamıyoruz, mademki asgari ücret tartıştıkları masaya bizi oturtmuyorlar; o masaya oturmanın bir yolunu bulmak zorundayız. Bu da ancak örgütlü olmaktan geçer. İşçilerin birbirini iyi anlaması, emeğinin farkına varması gerekir. Ve alın terinin hakkını alabilmesi için başkaldırmalı, sesini çıkarmalıyız. Bunu ancak birlikte olursak yapabiliriz.”

Yevmiye usulü çalışan inşaat işçilerine de değinen Murat amacın 'fiyat kırmak' olduğunu anlatıyor:

“Kesinlikle öyle. Arkadaşlara ek olarak şunu söyleyebilirim. Yevmiye usulü çalışan inşaat işçileri bir de sanal sömürüye maruz kalıyor. Patronlar, işçilerin hakkını nasıl sömüreceklerini şaşırdılar. Nasıl yapsak da ellerindekini avuçlarındakini alsak diye bakıyorlar. Herkesin bildiği gibi çeşitli uygulamalar, siteler üzerinden çeşitli inşaat işleri için ilanlar, ihaleler oluşturuluyor. Bizler de o uygulamalara para vererek o ilanlara teklifler sunuyoruz. Burada amaç fiyat kırmak. Bir işe birden fazla işçi teklif verebildiği için işi alabilmek adına daha ucuza teklif veriliyor. Teklif sunmak için hem uygulamalara para veriyoruz hem de işi alabilmek için daha ucuza emeğimizi satmak zorunda kalıyoruz. Bizi birlikte hareket etmeyi bırakın, birbirimize rakip olmaya zorluyorlar. Ankara’da benzer uygulamalar üzerinden çalışan işçiler olarak yan yana gelmeye başladık. Hem iş tanımını hem de ücretler açısından neler yapabiliriz diye konuşuyoruz. Emeğimizin değersizleşmemesi, patronların bizim emeğimizden daha fazla çalamaması için yan yana gelmekten başka çaremizin olmadığını biliyoruz. Patronlardan ve bize reva gördükleri sadakalardan gerçekçi olmak gerekirse pek de bir beklentimiz yok. Ya böyle gelmiş böyle gidecek ya da biz birlikte, örgütlü mücadele edeceğiz.”