İzmir faylarının deprem üretme zamanı yaklaştı!

DEÜ Deprem Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof. Dr. Hasan Sözbilir, İzmir'deki fay hatlarının deprem üretme süresinin yaklaştığına dikkat çekti. 'İzmir'in 17 tane fayı var ve bu fayların hepsi kentlerin içinden geçiyor' diyen Sözbilir, 100 bin binanın yıkılacağına vurgu yaptı.

Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Deprem Araştırma ve Uygulama Merkezi (DAUM) Müdürü Prof. Dr. Hasan Sözbilir, İzmir’deki deprem tehlikesine ve fayların durumuna ilişkin korkutan değerlendirmelerde bulundu. İz Gazete'den Gizem Taban'ın haberine göre; 30 Ekim tarihinde İzmir'de meydana geen depreme ilşikin açıklamalar yaoan DEÜ DAUM Müdür Prof. Dr. Hasan Sözbilir, Deprem Master Planının altını çizerken kentsel dönüşümün de afet eksenli yapılmadığına dikkat çekti. 

Sözbilir, “İzmir’de 1998 yılında başlayan, yani 1999 depreminden önce başlayan bir Deprem Master Planı vardı, o plan 2000 yılında bitti. Master Plan, İzmir’in depremden en az zararla çıkması için yapılması gerekenlerin içinde barındırıyordu. Yani,  İzmir  fayı 6,5 büyüklüğünde bir deprem ürettiğinde; o dönemin kentteki binalarının hangisi yıkılır, hangisi depreme dayanıksız, hangi yollar devre dışı kalır, hangi köprüler devre dışı kalır; bunlarla ilgili bilgileri içeren bir Master Plan’dı. Geçen 20 yıllık sürede de işte bu Master Planın uygulanması gerekiyordu. Deprem Master Planı diyor ki; ‘Bayraklı’da şu bölgedeki binalar depreme dayanıksız. Zeminden dolayı, faya yakınlığından dolayı, binanın eskiliğinden dolayı bunların yıkılıp yerine daha güçlü bir bina yapılması ya da güçlendirilebiliyorsa güçlendirilmesi gerekiyor.’ Ama bu 20 yıllık sürede hem İzmir hem Türkiye genelinde kentsel dönüşüm, doğal afet eksenli olmadığı için daha çok ‘kaçak yapılar, gecekondu kısımları yıkılıp yeniden yapılsın’ gibi bir süreç oldu. 20 yılı böyle geçince; herhangi bir depremde zarar görebilecek binalar ayakta kalmış oldu. Yani 20 yıl boyunca onları güçlendirmemiş olduk. 30 Ekim depremi aslında Samos merkezli bir deprem. Yani bizden uzakta, denizde olan bir depremdi, tsunami anlamında irkilmemiz doğaldı. Denizde olan bir fay kırıldığında o faya komşu kıyılar tsunami anlamında etkilenir. Özellikle 6.5’ten büyük depremlerde bu çok doğal. Ne yaparsak yapalım ondan kurtulamayız ama depremin şiddet karaya doğru ulaştığında karada yaratacağı etkiden kurtulmamız gerekiyordu. Yani 17 tane binanın yıkılmaması gerekiyordu, onlar son 20 yılda düzeltilmesi gereken, güçlendirilmesi gereken ya da yıkılıp yeniden yapılması gereken binalardı. Bunu yapmadığımız için bu depremde böyle bir zarar gördük” şeklinde konuştu.

‘2027’DE DİRENÇLİ KENT OLACAĞIZ’

İzmir’deki depremden önce, 2019'un sonunda Türkiye’de İl Afet Risk Azaltma Planlarının yapımına başlandığına vurgu yapan Prof. Dr. Sözbilir, şunları kaydetti:

“Bunlar İçişleri Bakanlığı’nın AFAD düzeyinde yapılan çalışmalar, tüm illeri kapsıyor. Önümüzdeki 5 yıl içinde deprem, sel, heyelan, kaya düşmesi gibi insanların zarar görmesine yol açacak bütün doğal afetlere karşı alınması gereken önlemler ve bu önlemleri kimlerin sağlayacağı, belediyelerin ve diğer kurumların yapması gerekenler hepsi oluşturuldu ve bunlar için bir süre tanındı. En fazla 2027’ye kadar bütün bu çalışmalar yapılacak. 2027 yılında İzmir doğal afetlere karşı daha dirençli bir kent olacak.”

‘100 BİN BİNA YIKILABİLİR’

“İzmir’in 17 tane fayı var ve bu fayların hepsi kentlerin içinden geçiyor” ifadelerini kullanan Prof. Dr. Sözbilir, “Mesela, Seferihisar fayı Seferihisar’dan geçer, Gülbahçe fayı Gülbahçe’den geçer, Kemalpaşa fayı Kemalpaşa’dan geçer. İzmir fayı; Güzelbahçe’den başlar Narlıdere, Balçova, Konak, Altındağ, Işıklar, Pınarbaşına kadar devam eder. Bizim faylarımızın hepsinin üzerinde yerleşim var. Bizim faylarımız 7.2’ye kadar deprem üretme potansiyeline sahip olan faylar. Dolayısıyla bunlardan herhangi bir tanesi deprem ürettiğinde ciddi anlamda hasar oluşur. Diyelim ki; İzmir’de şu anda 1 milyon tane bina var, yaklaşık 100 bin tane bina yıkılabilir, tabi hangi fayın deprem ürettiğine bağlı olarak” diye konuştu.

‘YIKIM DERECESİ EN YÜKSEK İZMİR FAYI’

Yıkım derecesi en yüksek faylardan birinin İzmir fayı olduğuna vurgu yapan Sözbilir, “Bu fay çalışırsa ciddi bir yıkımla karşılaşırız, ki zaten geçmişte bu fay çalışmış ve 1688’de İzmir’in körfezdeki bütün yerleşimlerde ciddi bir hasar oluşmuş, 10 bine yakın insanın ölümünden bahsediliyor. Tuzla fayı çalıştığında yine önemli hasarlar oluşturabilir. Seferihisar fayı, Gülbahçe fayı İzmir kent merkezine en yakın olan faylar. Dolayısıyla bu faylar deprem ürettiğinde sıkıntı olur” ifadelerini kullandı. 

‘DEPREM ÜRETME ZAMANI YAKLAŞTI’

İzmir fayı dışındaki 4 fayın deprem üretme zamanının yaklaştığını da dile getiren Sözbilir, kentsel dönüşümün acilen hayata geçmesi gerektiğine dikkat çekerek, “Biz Deprem Araştırma Merkezi olarak; Gülbahçe Fayı, Yağcılar Fayı, Seferihisar Fayı, Tuzla Fayı ve İzmir fayında çalışmalar yaptık, fayların geçmiş dönemlerde ürettiği depremleri bulmaya çalıştık. Bu çalışmayı bitirdik. Bu proje sonuçlarına göre şöyle bir durum var; İzmir fayı için konuşacak olursak İzmir fayı 1688’de son depremini üretmiş ve bunun üzerinden yaklaşık 330 yıl geçmiş ama fayın deprem üretme aralığı daha geniş, yani çok yakın bir zamanda kırılma şansı yok. Ama geriye 16 tane fay kalıyor. Bunların içinde çalıştığımız 4 tanesinde durum şöyle; Seferihisar fayının 3000 yıla yakındır deprem üretmediği ortaya çıktı, Tuzla fayı yaklaşık 2000 yıldır deprem üretmiyor, Gülbahçe fayının da 700 yıldır deprem üretmediği ortaya çıktı. Dolayısıyla İzmir fayı dışındaki bu 4 fayın deprem üretme zamanları yaklaşmış durumda. O yüzden bizim şu anda öncelikli olarak yapmamız gereken şey kentsel dönüşüm çalışmalarına ağırlık vermek. Depreme dayanıksız olan yapılarımız, binalarımız varsa onları ya güçlendireceğiz ya da yıkacağız. Buna öncelik vermek için de önce bu fayların geçtiği yerlerin üzerinde kalan yapı stokunu anlamamız lazım. Çünkü o faylar kırılırsa önce üzerindeki yapıları kıracak” açıklamasında bulundu. 

‘BİRİ ÇALIŞIRSA DİĞERİ TETİKLENİR’

Aynı alanda bulunan fayların birbirleriyle bağlantılı olduğuna vurgu yapanr Sözbilir, şöyle konuştu: 

“Yani birisi çalışırsa öbürü etkilenir, tetiklenir. Zaten bugüne kadar meydana gelen depremler bu şekilde meydana gelmiş. Yani bir fay deprem ürettiğinde o fayın enerjisi hemen yakınındaki faya aktarılıyor. O fayın üzerinde enerji birikmeye başlıyor, belli bir zaman sonra o fayın deprem üretme zamanını öne çekmiş oluyor. O fay daha sonra deprem üretme potansiyeline sahip oluyor. 30 Ekim’deki Samos depreminde Samos fayı kırıldıktan sonra özellikle bizim Tuzla ve Gülbahçe fayında sıcak su artışları oldu, yani tetiklenme değil ama etkilenme oldu ve şu anda hala Tuzla fayında belli değişimler olduğunu görüyoruz.”