Mimarlar Odası Başkanı Muhçu: 'Yıkılmaması gereken binalar yıkıldı, yasa çökmüştür'

TMMOB Mimarlar Odası Başkanı Eyüp Muhçu, yeni mevzuata uygun binaların dahi yerle bir olduğu depremi ve iktidar eliyle 20 yılda yapılan yanlışları SÖZCÜ'ye anlattı. Muhçu, '20 yıldır gerek imar afları ile elde edilen gelirleri, deprem vergileri, kentsel dönüşüm projeleri ile elde edilen birkaç trilyon dolar nereye gitti. Nereye harcandı. Kimlere dağıtıldı, ne oldu?" dedi. Muhçu, yasanın da bu depremle çöktüğünü kaydetti.

Peş peşe yaşanan Pazarcık ve Elbistan depremlerinde resmi açıklamalara göre yıkılan bina sayısı 6 bin 444, “yıkıldı” ihbarı gelen bina sayısı ise 11 bin 302 oldu. Asıl sayının çok daha yüksek olduğu, ağır ve orta hasarlı olup yıkımına karar verileceklerle birlikte 10 kentte yıkılan ve yıkılacak bina sayının katlanacağı öngörülüyor. 

İlk tespitlere göre henüz yeni yapılmış ya da bir iki yaşında yıkılan binalar da dikkat çekiyor. Yıkılan binaların büyük bölümü 1999 depremi sonrası yenilenen mevzuattan sonra inşa edildi.  Örneğin Hatay'da Daplan sokakta yıkılan binalar 2011 sonrasında yapılmıştı. Hatta bir tanesi henüz bir yaşındaydı. 

Şu ana kadar resmi rakamlara göre 18 bin insanın canına malolan, yanlışları TMMOB Mimarlar Odası Başkanı Eyüp Muhçu SÖZCÜ'ye anlattı. 

Kentleşme ve afet politikalarının baştan sona yanlışlarla dolu olduğunu vurgulayan Muhçu, “Yıkılmaması gereken binalar yıkılmış. Bu gösteriyor ki 4708 sayılı Yapı Denetim Yasası  çökmüştür” dedi. 

İşte, TMMOB Mimarlar Odası Başkanı Eyüp Muhçu'nun 1999 depreminden bu yana yapılan yanlışları çarpıcı bir şekilde ortaya koyan SÖZCÜ'ye özel açıklamaları:

TMMOB Mimarlar Odası Başkan Eyüp Muhçu

“KENTLEŞME POLİTİKALARI YANLIŞLARLA DOLU”

“Kentleşme ve afet politikaları baştan sona yanlışlarla dolu. Yani afetten önce kentleşme politikalarının doğru olması gerekir. Kentleşme politikaları, yapı üretim sistemi tamamen bir kenti ve yapılaşmayı rant olarak gören bir politik anlayışla karşı karşıyayız. Asıl sorun bu…

Bunun ötesinde yapı üretim ve denetim sisteminin sorunları var.   Dolgu alanları, tarım alanları, orman alanları, vadiler, kıyılar gibi pek çok ya da deprem fay hatlarının olduğu bölgeler bu anlayışla yapılaşmaya açılıyor. İlk önce bir planlamada ciddi sorunlar var. 

Örneğin 1999 depreminde, yerle bir olan Hacı Mehmet Ovası Yalova'da yeniden imara açıldı. Yeniden katlı binalar yapıldı. Bunun gibi pek çok örnek sayabiliriz. 

‘DENETİM SORUNLARI VE BOŞLUKLARI VAR'

Diğer taraftan yapı üretimiyle ilgili sorunlar var. Ciddi bir denetim sorunu var. Hem malzeme denetimi, hem proje denetimi hem de yapının üretimiyle ilgili denetim sorunları ve boşlukları var. Meslek örgütleri Anayasa'ya aykırı bir takım düzenlemeler yapılarak, denetim alanının dışında tutuldu.

‘KAMU VE TOKİ BİNALARI DENETİMDEN MUAF'

Bununla birlikte 4708 sayılı Yapı Denetimi Yasası'yla denetim yapılması öngörülüyor. Baktığınız zaman sadece kişilerin mülkiyetinde olan yerler için bu yasa geçerli. 

Kamu ve TOKİ'nin yaptığı binalar herhangi bir yapı denetimi sistemine dahil değil. Halbuki metrekare ve bina adedi olarak asıl yapı büyüklükleri bu kamu ve TOKİ'nin aracılık ettiği binalar teşkil ediyor yapılaşmayı. 

Bunun tamamen denetim dışında tutulması başlı başına bir sorun. 

‘SİSTEMİN YÜRÜMEDİĞİNİ BAŞTA BAKANLIK GÖRÜYOR'

Vatandaşların yaptırdığı binalarda ise yapı denetim kuruluşları görevli… Ama yapı denetim kuruluşlarının bu sistem içinde gerçek anlamda bir denetim gerçekleştirmelerine olanak yok. 

Örneğin, Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanlığı her yıl binlerce dosyayı, bu projeleri yapan mimarların mühendislerin cezalandırılması için bize gönderiyor. Meslek odalarına gönderiyor. 

Bir kere bu kadar sayıda yapının sorunlu olmasını bakanlık başlangıçta kabul ediyor. Bu kadar sorunlu yapı varsa, yani yapı denetim alanında bu kadar sorunlu projeler varsa. O zaman bu sistemin yürümediğini bakanlık ve ilgili kamu kuruluşları da görüyor. 

Kaldı ki bakanlık ve belediyelerin göndermediği dosya sayısı çok daha fazla… 

Demek ki bir yapı denetim sistemi çalışmıyor. Ve bunun 3194 sayılı İmar Kanunu yerine ihdas edilen 4708 sayılı yasanın sağlam yapı ürettiği iddiası geçerli değil. 

‘YIKILMAMASI GEREKEN BİNALAR YIKILMIŞ'

Örneğin bu 10 ili kapsayan deprem bölgesindeki ilk bilgilere baktığımız zaman, bu yasa kapsamında yapılan yeni binalar, cephelerinde pahalı malzemeler kullanılmış… Yurttaşların, alıcıların ilgisini çeken özelliklere sahip binalar dahi yıkılmış. 

Yıkılmaması gereken binalar yıkılmış. Bu gösteriyor ki 4708 sayılı Yapı Denetim Yasası  çökmüştür. 

Bölgede bunu sayısız örneklerle ortaya koymak mümkün. 

“1 YIL İÇİNDE YENİLENMESİ SÖYLEMİNİN İÇİ BOŞ” 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, yıkılan binaların yerine bir yılda TOKİ tarafından yeni binalar yapacağını açıkladı.

TOKİ sistemiyle üretilen inşa edilen yapılar herhangi bir denetime tabi değil. Zira aslında kamu yapı yasağı olan, kamu arazilerini belli müteahhitlere transfer etmekte aracılık ediyor. TOKİ'nin kendisi bina yapmıyor.

Cumhurbaşkanının bu söyleminin gerçekle uzaktan yakından alakası yok. Sadece toplumu manipüle etmeye yönelik siyasal bir söylem olarak değerlendirebiliriz. 

Tabi ki aslında 20 yıldır yapılmayan şeyleri yapmak gerekir. Aynı yöntemleri tekrarlayarak biz afet risklerini azaltmayız, tersine çoğaltırız. 

“KENTSEL DÖNÜŞÜMÜN ASIL AMACI RANTIN BELLİ YERLERE TRANSFERİ” 

Kentsel dönüşüm politikalarının amacı rant yaratmak ve bu rantların belli yerleri transferini sağlamak. Başka bir şey değil. Bu rantlar üzerinden de siyasal olarak destek almak. Bu iktidarını ebedi sürdürmek. Asıl mesele bu.  

‘CUMHURBAŞKANI EMRİYLE OLMAZ’ 

Cumhurbaşkanı'nın emriyle şurada 10 bin konut yapalım demekle bu iş olmaz. Veya şu toprakları imara açalım talimatıyla olmaz. 

Bunu bilim insanları kamu kurumları ortaklaşa değerlendirip karar vermeleri gerekir. Bu durumda da bilimsel bir planlamaya ihtiyaç var. 

Bu bilimi ve tekniği yok sayan bir anlayış nasıl kentlerdeki afet risklerini azaltabilir. Nasıl bu kentleri güvenli hale getirebilir. Bu olası değil. 

‘YAPI ÜRETİM VE DENETİM SİSTEMİ YENİDEN YAPILANDIRILMALI'

Yapı üretim, denetim sistemini yeniden yapılandırmak gerekiyor. Bunu restore ederek düzeltmenin imkanı yok. Bunu yeni bir anlayışla düzenlemek, kapsamlı kararlar almak gerekir. Aksi takdirde kentlerdeki güvenli olmayan yapı stokunu artırmış oluruz. Kentleri afet risklerine açık hale getirmiş oluruz. 

20 yıl heba edilmiştir. 20 yıl kentlerdeki afet riskleri artmıştır. Halbuki uygar demokratik bir ülkede bütün bunlar çözülebilirdi. 

“BİRKAÇ TRİLYON DOLAR KAYIP, NEREYE GİTTİ” 

1999 büyük Marmara depremi olduğunda deprem konseyi bir çalışma yaptı. İlk etapta Türkiye'deki depreme karşı güvenli olmayan yapı stokunu, güvenli hale getirilmesi için 50 milyar dolarlık bir kaynağa ihtiyaç olduğu, daha sonra bunun daha kapsamlı yapılabilmesi için 100 milyarlık bir kaynağa ihtiyaç olduğunu açıklamışlardı uzmanlar. 

Ama geçen 20 yıl süre içerisinde gerek imar afları ile elde edilen gelir, deprem vergileri, kentsel dönüşüm projeleri ile elde edilen gelirleri, rantları dikkate aldığımızda  aslında değil 100 milyar dolar, birkaç trilyon dolardan söz ediyoruz. 

Bu birkaç trilyon dolar nereye gitti. Nereye harcandı. Kimlere dağıtıldı, ne oldu? bu hakikaten açıklığa kavuşturulması gerekir. Bu kaynaklar varken neden kentler güvenli hale getirilmedi. Afetlere karşı dirençli hale getirilmedi. Neden önlemler alınmadı. Kamuoyunun bunları bilmesi, sorması ve gerekirse hesap sorması gerekir. 

“İMAR BARIŞI CİNAYETTİR, YENİDEN ÇIKARMAK İSTİYORLAR” 

Hatırlayalım 1999 depremi sonrası bütün siyaset çevreleri bunun bir milat olması ve imar aflarının bir daha çıkarılmaması konusunda mutabakat sağlanmıştı ve bu ilan edilmişti. Şimdi yeniden imar affına, imar barışı adı altında meşrulaştıran bir süreç yaşandı. 

Bunun sonunda imar barışı adı altında yürürlüğe sokulan imar affıyla birlikte yeni kaçak yapılar, varolan yapıları depreme dirençsiz hale getiren kaçak katlar ve birçok sorunun yolu açıldı. 

Bir de yeniden TBMM'nin gündemine getirerek imar affını yasalaştırmak istiyorlar. Bu imar aflarının cinayet olduğunu yaşanan depremlerde gördük. Yeniden bu cinayetlerin olması için bir adım olarak değerlendirilmesi ve bu girişimlerin geri çekilmesi ve reddedilmesi gerekiyor.

Bir taraftan biz kentlere sağlam binalar yapacağız diye bir söylem dile getirirken diğer taraftan imar affı çıkarılması birbiriyle çelişen ve kabul edilemez hususlardır.